AĞIZ BAKIMI
Ağız ve diş sağlığı problemlerinin önüne geçmek ağız hijyeni, doğru diş fırçalama ve diş ipi kullanımı ile mümkündür.
Doğru Fırçalama: Günde en az 2 defa olmak üzere özellikle sabah kahvaltısını takiben ve gece yatmadan önce her gün 2 defa yapılacak bir diş fırçalama, ağız hijyeninin korumada en temel faktörlerden bir tanesidir. Orta sertlikte bir diş fırçası ile diş etlerinden dişlere doğru dairesel hareketlerle veya süpürme hareketiyle dişlerin tüm yüzeylerinin fırçalanması, diş ve diş eti hastalıklarının önüne geçilmesini büyük ölçüde sağlayacaktır.
Diş İpi Kullanımı: Diş fırçalama ile dişlerin birbirine komşu yüzeylerinde bulunan bakteri plağının tamamen kaldırılması mümkün değildir. Bu bölgelerde temizlenmeden kalan bakteri plağı, arayüz çürüklerinin oluşmasına sebep olur. Günde bir defa, tercihen yatmadan önce yapılacak diş fırçalamasını takiben ara yüzeylerin diş ipi ile temizlenmesi gerekmektedir.
Doğru Beslenme: Özellikle çocukluk döneminde doğru beslenmenin ağız ve diş sağlığı açısından önemi büyüktür. Süt, süt ürünleri ve taze meyvelerden bolca tüketilmelidir. Kalsiyum, fosfor ve fluor mineralleri; A, C ve D vitaminleri eksik alınmamalıdır. Herkesin bildiği gibi çok şekerli, yapışkan ve asitli gıdalar ağız ve diş sağlığı için zararlıdırlar. Bu gibi gıdaların tüketilmesini takiben ağzın en azından su ile çalkalanması, zararlı etkilerinin azalmasını sağlayacak, ağız içi pH’sını nötrleyecektir. Ayrıca, sigara ve alkolün de ağız ve diş sağlığı üzerinde çok olumsuz etkileri vardır. Özellikle sigara, ağız kanseri riskini önemli oranda artırmakta, diş eti hastalılarına ve ağız kokusuna sebep olmaktadır.
Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar:
- Dişlerinizi fırçalamadan önce macununuzu su ile ıslatmayınız, aksi takdirde macunda bulunan ve dişlerin yapısını kuvvetlendirici özelliği bulunan fluor maddesinden gereken ölçüde faydalanamazsınız.
- Dişlerinizi fırçalarken dil ve yanak içlerinizin temizliğini de ihmal etmeyiniz. Biliniz ki dil, ağızdaki en büyük bakteri birikimlerinin oldu yerlerden biridir ve ağız kokusunun başlıca sebeplerindendir. Dişlerinizi fırçalarken mutlaka dilinizi de fırçalayınız.
- Çocuklarınıza diş fırçalarken yardımcı olunuz ve onları takip ediniz. El becerisi tamamen gelişmeden küçük çocukların dişlerini doğru fırçalaması oldukça zordur, ellerinden tutarak sizler onları yönlendirebilirsiniz. Sizin takibinizle çocuklar çok küçük yaşlarda ağız bakımını bir alışkanlık haline getirebilirler.
- Herhangi bir problemi olmasa dahi çocuğunuzu diş hekimine götürünüz. Diş çürüklerine karşı koruyucu tedaviler olan fissür örtücü ve fluor uygulamalarından yararlanınız.
- Her 6 ayda bir diş hekiminize gidiniz, periyodik kontrollerinizi ihmal etmeyiniz.
*Web sitemizdeki bilgiler kişileri bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedaviye yönlendirme amacı taşımaz. Tanı ve tedaviye yönelik tüm işlemlerinizi doktorunuza danışarak uygulayınız.
HAMİLELİK VE AĞIZ-DİŞ SAĞLIĞI
Hamilelik, kadının vücudunda pek çok hormonal değişimin söz konusu olduğu ve buna bağlı olarak da pek çok lokal ve sistemik değişikliklerin meydana geldiği bir dönemdir. Hormonal sekresyonun artması ve fetüsün büyümesi bazı sistemik ve lokal fizyolojik ve fiziksel değişiklikleri tetikler. Lokal fiziki değişiklikler vücudun çeşitli kısımlarında izlenebilir, ağız boşluğu da bunlardan biridir.
Hamilelik sürecinde anneyi ne gibi diş ve dişeti hastalıkları beklemektedir?
Hamilelikte hormonal sekresyonun artması ile östrojen ve progesteron hormonlarının salgılanmasındaki artış vurgulanmaktadır. Bu gibi hormonal değişikliklere bağlı olarak hamilelik sürecinde, diş ve diş etleri üzerindeki bakteriyel plak dokusuna annede iltihabi bir cevap gelişir, özellikle annenin bakımı da yetersiz ise diş etleri daha hassas bir hale gelir. “Hamilelik gingivitisi” denilen bu tabloda diş etleri kırmızı, şiş ve kolaylıkla kanayabilen bir görüntü çizmektedirler, beraberinde ağız kokusu da bulunmaktadır. Eğer annenin ağız bakımı hamilelik öncesinde de yeterli değil ise, bu tablo daha şiddetli görülebilmektedir. Yine bu dönemde karşımıza çıkabilecek diş eti hastalıklarından bir tanesi de “hamilelik tümörü”dür. Hamilelik tümörünün nedenleri, hamilelik gingivitisinde olduğu gibi artan hormonal salgıların yanı sıra yetersiz ağız hijyenidir. Tedavisinde nadiren cerrahi müdahaleye gerek duyulur, genellikle hamilelik süresince hastalık hekim tarafından izlenir, doğum sonrasında kendiliğinden iyileşir. Eğer hamilelik tümörü anneye çok rahatsızlık veriyorsa, hamileliğin 2. üç aylık döneminde hekim tarafından alınabilir.
Hormonal değişimlerden bağımsız olarak, hamilelik sürecinde karşımıza çıkabilecek sağlık problemlerinden bir tanesi de “erozyon (aşınma)” dır. Hamileliğin başlangıç dönemlerinde görülen kusma, ağız ortamını asidik hale getirerek diş dokularının zayıflamasına ve erozyonuna sebep olmaktadır.
Anne adayının ağız bakımı ve göz önünde bulundurması gerekenler
Hamilelik sürecinde diş ve dişeti hastalıkları ile karşılaşma riskini en aza indirmek için annenin ağız hijyenine çok büyük özen göstermesi şarttır. Bu dönemde bazı anne adayları koku ve benzeri uyaranlara çok daha hassas olduklarını, diş fırçalama gibi basit bir işlem sırasında dahi mide bulantısı yaşayabildiklerini ifade ederler. Ancak bilinmesi gereken en önemli nokta, hamilelik sürecinde diş hekiminin anne adayına her dönemde her türlü tedaviyi uygulamasının mümkün olmadığıdır. Bu nedenle anne adaylarımız, ağız ve diş sağlığına her zamankinden çok daha fazla dikkat etmek zorundadırlar.
Günlük ağız bakımı daha özenli yapılmalı, dişler günde en az 2 kere fırçalanmalı ve diş ipi kullanılmalıdır. Böylelikle diş ve dişeti hastalıklarına sebep olan “bakteri plağı” ağız ortamından uzaklaştırılmış olur. Bunların haricinde, alkolsüz ağız gargaraları ile bakım kuvvetlendirilebilir, dişetlerindeki hassasiyeti gidermek amacıyla eğer alkolsüz gargara yoksa, ılık tuzlu su ile gargara yapılabilir.
Etkin plak kontrolünün sağlanması, oluşabilecek hastalıkların erkenden önüne geçilmesi adına bu dönemde belirli aralıklarla düzenli olarak diş hekimi kontrolüne gidilmesi önemlidir.
Anne adayının vitamin ve minerallerden zengin beslenmesi, hem annenin hem de bebeğin ağız ve diş sağlığını destekleyen unsurlar arasında yer almaktadır.
Planlanan gebeliklerde, öncesinde diş hekimi kontrolünden geçerek, ilerleyen dönemde karşılaşılabilecek sorunların tespit edilmesi, eğer varsa tedavilerin gebelik öncesinde tamamlanmasında çok büyük fayda vardır. Böylelikle ulaşılmak istenen maksimum ağız hijyeni de elde edilmiş olur.
Anne adayında diş tedavileri ve ilaç kullanımı: Doğrular ve yanlışlar
Hamilelik süreci, her biri 3 aydan oluşmak üzere, 3 ayrı dönemde ele alınır. Bunlardan birincisi, yani ilk üç aylık dönem, bebeğin organlarının oluştuğu dönemdir. Son menstrüel periyodun 33-45. gününde başlar ve total periyodun 3-10. haftasına kadar yayılır. Ancak anne bu dönemde hamile olduğunu bilmeyebilir. Gebe kadınlar üzerinden yapılan araştırmalara baktığımızda, birinci üç aylık dönem ağırlıklı olmak üzere, çoğunun hamilelikleri süresince birden fazla etken maddeye maruz kaldıklarını görmekteyiz. Bu durumdan ötürü hekim, doğurganlık çağında bulunan tüm hastalarına hamilelere gösterdiği titizliği göstermek zorundadır.
Üçüncü yani sonuncu üç aylık dönemde ise bebek dış uyaranlara ve annenin içinde bulunduğu şartlara son derece hassastır. Bu faktörler göz önünde bulundurulduğunda, bir anne adayına tedavi uygulamak adına en uygun dönem, ikinci üç aylık dönemdir. Bu dönemde, anne adayının takibini yapan kadın-doğum uzmanının da izniyle, diş tedavilerinin belli bir ölçüyle uygulanmasında bir sakınca yoktur.
Bir hekim tedavisini üstlendiği gebe bir kadın veya doğurganlık çağında bulunan bir kadın hastaya reçete yazarken ilaçların ana-plasenta ve fetüs düzeyindeki etkilerini göz ardı etmemelidir. Anne ile bebek arasındaki madde alış-verişini kontrol eden merkeze, “plasenta” denmektedir. Sanıldığından çok fazla ilaç ve benzeri madde plasentadan geçebilir, bebeği etkileyebilir. Örneğin, hamilelik döneminde “tetrasiklin” grubu antibiyotiklerin kullanımına bağlı olarak, ilerleyen dönemde bebeğin dişlerinde yaygın kahverengi renkleşmeler görüldüğü bilinmektedir. Bu sebeple, hamilelik döneminde, hekime danışmaksızın anne adayının bilinçsiz ilaç kullanması son derece hatalıdır.
Sadece ilaçların değil, dokuları uyuşturmak için kullandığımız “lokal anestezik maddelerin” de hamilelikte kullanımına çok dikkat edilmeli, toksisitesi az olan maddeler ve bunların düşük dozda kullanılmasına özen gösterilmelidir.
Diş çürükleri ve diş eti hastalıkları, ülkemizde ve tüm dünyada en sık karşılaşılan sağlık sorunlarının başında gelmektedir. Kişinin ağız ve diş sağlığını korumaya yönelik davranışlar kazanması halinde ağız ve diş sağlığı problemlerinin büyük bir ölçüde önüne geçmek mümkündür.
Diş çürüğü birden fazla etkene bağlı oluşur. Dişlerin üzerinde ince bir film tabakası şeklinde bulunan plak içerisindeki bakteriler, karbonhidratlı gıdaları sindirirler ve bu durumun sonucunda ağız içi pH’ı hızla asidik yönde ilerlemeye başlar. Sonuçta asidik ortamda diş yapısında meydana gelen demineralizasyon sonucunda dişlerde çürük oluşmaya başlar. Demineralizasyon süreci, kişinin diş yapısı, tükürük bileşimi gibi bireysel özelliklerine bağlı olarak kişiden kişiye değişmektedir.
Dişler üzerindeki bakteri plağının düzenli olarak temizlenmemesi, diş çürüklerinin yanı sıra diş eti hastalıklarını da beraberinde getirecektir. Bakteri plağının üzerine zamanla minerallerin çökelmesi ile oluşan diş taşları, diş eti hastalıklarının en başta gelen sebeplerindendir. Diş taşlarının varlığı öncelikle diş etlerinde iltihaplanmaya sebep olurken, ilerleyen zamanlarda dişlerin destek dokularının kaybedildiği daha ciddi sağlık problemlerini beraberinde getirecektir.
Diş travmaları; çocukluk çağında görülebilen önemli sağlık problemlerindendir. Diş travmaları, yeni yürümeye başlayan 1-3 yaş ve okul çağı dönemi olan 7-10 yaş arasındaki çocuklarda daha fazla görülmektedir. Bu travmalardan en çok etkilenen dişler üst ön-kesici dişlerdir.
Özellikle diş kırığı ve dişin tamamen yerinden çıkması gibi komplike diş travmalarında, travmanın meydana gelmesiyle diş doktoruna başvuru zamanı arasında geçen süre ile dişin ya da kırık parçanın getiriliş şekli büyük önem taşımaktadır. Yerinden çıkan diş görünür bir yerdeyse, dişin kök kısmına dokunmadan tutularak temiz su ile yıkanmalıdır. Sonrasında diş, süt içerisine koyularak mümkün olan en kısa sürede (bir saat içerisinde) diş hekimine başvurulmalıdır. Diş kırıklarında ise kırılan parça temiz su ile yıkanarak süt içinde en kısa zamanda hekime ulaştırılmalıdır. Kırık diş parçaları genellikle kırık parçanın durumuna göre dolgu malzemeleri ile yapıştırılabilmektedir. Kırık parça bulunamadığında, kayıp diş dokusu bazı malzemelerle tamamlanabilmektedir.
Eğer diş yerinden çıkmamış, fakat sallanıyor ise dişi daha fazla travmatize etmemek amacıyla asla dokunulmamalıdır. Sallanan dişler 1-4 hafta süreyle sabitlenmektedir. Bu süre içinde travmaya uğrayan diş zorlanmamalı, ısırma ve koparma hareketi yapılmamalı, yiyecekler arka dişlere küçük parçalar halinde paylaştırılıp yenmelidir.
Travma sonrası, olası zararlardan korunmak için ailenin mümkün olduğunca sakin olması gerekir. Ailenin, çocukda var olan sistemik rahatsızlıkları, tıbbi geçmişi, allerji durumu, travmanın meydana geliş şekli ve saati gibi konularda diş hekimini doğru bilgilendirmesi büyük önem taşımaktadır.